5 Temmuz 2012 Perşembe

Kapitalizmin Çarpıklığı ve Güven


Güven, bir insanı en temelde iyi bir insan yapan özelliklerin başında gelir. İnsanın bir insana güvenmesi hem onu sevmesi hem de kendini sevilecek bir insan haline getirmesini sağlar. Hayatından güveni çıkaran kişi ilk olarak karşıdakinin hep art niyetli olduğu kurgusuyla hareket edecektir. Bu düşünce yapısını sürdüren insanın uzun vadede kendisinin de aynı şekilde art niyetli olmasından başka çıkar yol yoktur. Şimdi peki neden bu hepimizin bildiği şeyleri anlatıyorum.
Kapitalizmin uygulanageldiği bizim gibi geri bırakılmış ülkelerde parçalanan aile bağlarının sonucunda yalnızlaşan bireyler ortaya çıkmaktadır. Yalnızlaşan bireyler birbiriyle güven sorunu yaşamak zorunda değildir. Tipik olarak bir Alman, ya da bir Norveç’li için güven önemli bir erdemken bizim ülkemizde gün geçtikçe değerini yitirmektedir. Mesela bir Avrupa’lı kadın tüm Avrupa’yı tek başına otostop çekerek gezebilir, en ücra ve ucuz hostellerde hiç tanımadığı ve hatta karşı cinsleri de içeren on kişinin arasında uyuyabilir. Bu ülkelerin insanları söylenen bir sözün arkasında öncelikli olarak bir art niyet aramayı düşünmezler. Söylenen sözdeki hatalar ancak karşıdakinin bilgi eksikliğinden veya kendilerinin yanlış anlama ihtimallerinden ortaya çıkar. İlk başta her iyi niyetli insan gibi karşısındakinin de iyi bir insan olduğunu düşünürler genel olarak. Tabii onlardaki yozlaşma da, onların da sütten çıkmış ak kaşık olmadığı da ayrıca tartışılabilir ama bu yazının konusu değildir.
Bizim gibi ülkelerde ise güvensizlik gün geçtikçe artmaktadır. Bizim bu ülkelerden farkımız kapitalizmin çarpıklığından kaynaklanır. Çünkü çarpık kapitalizmin en önemli unsuru olan hak-hukuk ihlalleri insanlara doğru hayat öğretisi olarak kısa yoldan ve emek vermeden bir takım bilgi, yetki, para ve hatta eş, sevgili kazandırmayı belletir. Bunun için yapılması gereken bu rolleri iyi oynayabilmektir. Kendinden vazgeçmeyi gerektiren bu davranış biçiminin en karakteristik özelliği ironik olarak aslında varlığı yokluğu gün geçtikçe kaybolmakta olsa da kendinden bahsetme ve kendini karşılaştırma durumudur.
Bundan 30 yıl önce de çarpık da olsa aslında bir kapitalizm vardı ancak güven tabii ki bu kadar sorun değildi. Bu her ne kadar karşıt bir argüman olarak görünüyor olsa da aile bağlarının değişimini ihmal etmektedir. Mahalle yaşamı, aile bağları, iş arkadaşlıkları ve toplumsallık bundan 30 yıl önce çok daha güçlü bir güven ortamı doğurmaktaydı. İnsanlar birbirlerinin sıcaklığını çok daha fazla duyuyordu. Çözülen bu bağlara bir de gemisini kurtaran kaptan mantığı eklenmesi insanlardaki erdemlerde bir erozyon yarattı. Bu tahribat tam olarak kimlik boşalmasıdır. Aynı olmayan bir kimlik boşalmasını elbette çarpık olmayan kapitalist ülkelerdeki insanlar da yaşar. Ancak hala güven anlamında bizim kadar geri bir noktaya düştükleri söylenemez.
İşte bu noktada yaşanan kimlik boşalmasını doldurmanın, daha doğrusu ört bas etmenin en iyi yolu kendisinin herkesten farklı olduğunu kanıtlayan bir ego geliştirmektir. İnsan ilişkilerinde, özellikle paylaşım savaşının daha da sert olduğu yerler olan işyerlerinde bu ego savaşlarına çokça tanık olunabilir. Bu savaşların ortak noktası diğerinin iyi niyetli olmadığı varsayımıdır. Bu art niyetlilik güven duygusundaki boşlukla doğru orantılıdır. Ne kadar kendinden vazgeçebilirsen o kadar önemli olduğunu düşünürsün. Çünkü boşluğun farkındasındır ve rahatlayacak tek alanın çizilmiş olan başarı kriterlerinde bir üst basamağa çıkabilmendir. Yani kendin olduğun için bu hayatı yaşamaktansa, söyleneni yaşadığın için birşeysindir. Bu birşeylikle övünebilmek için birşey de olsan başarılı birşey olman gerekir. Bu noktada bu çarpıklığın farkında olup hala kendi olduğu için bu hayatı yaşamayı başaran insanlar dost olmayı, aşık olmayı ve mutlu mu bilmiyorum ama en azından doyumlu bir hayat yaşamayı başarabilirler. Tabii tahribattan kısmen korunmanın yolu budur.
İyi bir insan olmanın çok önemli bir özelliği ilk olarak karşındakinin iyi niyetli olduğunu düşünmektir. Elbette saf veya salak olmaktan bahsedilmemektedir. Ancak insanlar iyidir ve sen insanlara iyilik edersen onlardaki iyi tarafı ortaya çıkarırsın diye düşünmeden kurulan her ilişki yanlış anlamalara gebedir. Tarihte insanların birbirini bu kadar çok yanlış anladığı başka bir zaman var mıdır?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder