Hakkaten de bu slavlar üstün ırk. Bence Dünya’yı onlar yönetmeliler.
Amatör olarak panislavist olmayı düşünüyorum. Konuştum Sırp arkadaşlarla. Çok
sevindiler. Benim bağlantılarımla sıcak denizlere inmeye karar verdiler çok
duydulandım.
Birinci gün akşamında Belgrad’da vardım. Tabii görülecek bir tek
gece hayatı vardı o saatte. Belgrad’ın gece hayatı çok kötü. Gerçi ben
Belgrad’dan ayrıldıktan sonra çok güzel yerel müzikler yapan yerler öğrendim
ama fırsat kaçmıştı. Genel olarak Belgrad’dın her yerinde anlamsız gürültülü
müzxikler var. Genel olarak eski komünist ülkerlerin çoğunda bu Türkiye’nin
80’lerini gözlemleyebilirsiniz. Bir tek vatka ve Serpil Çakmaklı saçları eksik.
Kendi güzelim müziklerini bırakmış gibi görünüyorlar. Bu müzikleri dilemek için
bir Sırp ailesi ile 4 gün geçirmem gerekti. Belgrad’da Tuna (Dunavi) nehrindeki
yüzen diskolardan bahsediyorum. Düşünsenize bir kere. O pek övülerek anlatılan
Tuna nehrindeki tekne eğlenceleri aslında rezil bir müziğin yapıldığı iğrenç DJ
ortamları. Bu görgüsüzlüğü Ukrayna’da da görmüştüm. Dünya’da yer etmiş evrensel
müzikler yapıyorsun. Herkes senin müziklerine hayran kalıyor. Sen de tutup
saçma sapan müziklerle ilgileniyorsun. O müzikle dans ediyor eğleniyorsun.Bu
batının bizdeki hayranlığı nedir diye düşünüyorum. Ama Allah için Sırplar
hakkaten üstün ırk. Uzun boylu ve güzeller (erkeklerden de bahsediyorum). Bir
de benden bile uzun kadınlar var.
Ertesi gün kale meydanı (Kalemegdan) denen yeri
gezdim.Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği yere kurulmuş bir şehir Belgrad ve
meydan bu iki nehri görebileceğiniz en güzel yerde.Aman allahım. O ne güzel bir
şehir. Nehrin şehri Belgrad. Işıklı köprülerin şehri. Nehirde bir su damlası
olup tüm şehri baştan aşağı dolaşmak istiyorum. Hatta buradan Karadeniz’e kadar
bütün hikayeleri izlemeyi arzuluyorum.
Kalede çekilmiş ve Tuna ile Sava’nın birleştiği yeri gösteren foto
Kale meydanında bir askeri müze vardı. Sunay Akın’ın söylediği bir
laf vardır: Askeri müzeleri seviyorum. Tabii o militarizmden nefret ettiği için
söylemiş. Bense nefret ettiğimi farkettim. Uçaksavarlar, toplar ve tanklar var.
19 ve 20. yy den kalmalar. Oraya bir not düşmek istedim. Yirmibirinci yüzyılda
insanlık olarak sadece bunların daha güçlülerini, daha dayanıklılarını ve daha
büyüklerini yapmayı başardık.
NATO’nun bombaladığı sivil binaları gördüm. Hostel işletmecimiz
yaşlı kadın ilk söylediğinde anlamadım. NATO şehrimizi bombaladı dedi. NATO
neden bombalar bir şehri? Hadi askeri bölgeleri ve teçhizatları anladık.
Kocaman sivil binaların tam ortasından arkasını görmemize neden olacak
bombaları savurmanın sebebi nedir? Biliyordum, ama yeterince görmemiştim. Nasıl
meşrudur bu savaş?
Sırbistan’ın en büyük kilisesine gittim. Bence
burası biz kilise değil bir Camii idi. Lütfen resme bir bakın ve öndeki ben’i
bırakıp arkaya konsantre olun. Bu bir kilise mi alahh aşkına. Hadi tanrı aşkına
veya İsa aşkına diyelim. Bu bildiğin cami işte. Ortodokslar da müslümandır,
tanrı yoktur Allah vardır diyesim geldi.
Cami diye yutturulan Sırpların en büyük kilisesi
Kilisede şansa bakın ki ayin vardı. Girdim içeri. Teyzeler, amcalar,
gençler, çocuklar hepsi birden ilahi söylemeye başladılar. Kendilerini öylesine
kaptırmışlardı ki. Dinledim ilahilerini ben de aynı hissi yaşayabilirmiyim
diye. Hatta kürsülerden birinde saf tutup kitaba baktım belki ilahiye
katılabilir diye. Hayır. Bende bir şey ifade etmedi. Dışarı çıkıp sigara yaktım
bir tane. Zaten hiçbir zaman iyi bir hristiyan olamadım diye düşündüm. Gerçi
aynı laf musevilik, budizm ve müslimanlık için de geçerli. Belki Jedi dini. Ben
kalplerine mühür vurulmuş, kalp gözü ile hakk-ı, yaradanı göremeyen
onlardandım. Zaten hiç biz olamadım, hep onlar oldum. Ama en azından ‘O’
olmadım diye sevinerek kiliseden ayrılıyorum.
Nicola Tesla müzesi de Belgrad’da idi. Buraya kadar gelmişken hacı
olmamak olmazdı. Yürüdüm müzeye kadar. Bir tek Türkiye’de bilime merak yok
sanırdım. Sorduğum kimse müzenin nereden olduğunu bilmiyordu. Koca kalın
gözlüklü bir iki Sırp’a sormayı akıl etmesem hayatta müzeyi bulamzdım. Gittim,
Tesla’nın dergahı kapalı. Duvarını öpüp yüz sürdüm. İçeriye doğru bir 10 Dinar
(0.1 Euro) atıp Tesla’m bana 100 atıflı bir makale yazmayı nasip et, büyüksün
dedim.İnştesla, dileğim kabul olur.
Tesla’nın müzesi
Önemli bir noktayı atladım. Sırplar Türklerden nefret ediyorlarmış
gibi bir duyum almıştım. Açıkçası ben bu nefreti hiç yaşamadım. Tabii Türk
olduğumu pek az insan biliyordu. Bir çok insana İsveç göçmeni İran Kürd’ü
olduğumu söylemiştim. Bunun da bir etkisi olabilir. Sırp’lar çok naifler.
Yardım severler. Ama bu ikisinden daha önemlisi görev bilinçleri gayet yüksek.
Yani taksici bizi indirdikten sonra bizi hakkaten merak ediyor. Ulaşmak
istediğimiz yere ulaşıp ulaşmadığımızı merak ediyor.Birine yol sorunca doğru
cevabı vermek için elinden geleni yapıyor.Tabii kimi Türk arkadaşlar bu yardım
severlikten faydalanmak amacı ile güzelcene kızlara yol sormadı değil.
Otobüs durağına geliyordum. Birine yol sordum. Bu biri her hali ile
Sırptı. Bu arada şunu söylemeliyim. Sırp diye bir tip var. Nereli olduğumu
söyledim. Herif beni baştan aşağı süzdü ve Türkler, sağlıklı ve güçlüdür dedi.
Kendimi damızlık boğa gibi hissettim.
Son olarak Sırp’ın teki dediki hepimiz Türk’üz. Sonuçta hepizin
atalarını (analarını ve kızlarını) siz Türkler diiiiiiiiiit. Bu sebeple hepimiz
Türküz dedi. Adamda sınıf bilincini anlayacak bir kafa yoktu. Kafamı başka
tarafa çevirdim.