14 Haziran 2012 Perşembe

Guca çılgınlığı üzerine.



Müzikle çıldırmış bir şehir dolusu insan. Her yerde orkestralar var. Kafanı nereye çeevirsen iyi müzik dinleyebileceğin bir yerler bulabilirsin. Fotoğraftaki halimden de anlaşılacağı üzere sarhoşum ve ertesi gün kesinlikle içmeme ve güzel müziği sonuna kadar dinlemeye karar verdim. Ertesi gün oldu. Hakkaten akşama kadar içmemeyi başardım. Artık kötü müzik yapanların yanında duramıyor amatör ama iyi müzik yapan insanları arıyordum. Akşam olunca üşümeye başladığım için üzerime bir şeyler almaya misafiri olduğum Sırplar’ın evine gidiyorum. Bir gittim eve, kurmuşlar güzelim sofrayı, Rakıja içiyorlar. %75 alkollü bir çeşit ev yapımı brandy. Şat şeklinde içiliyor. Bir yandan da bangır bangır müzik çalıyor ve teyze amca, görümce hepsi içip beraberce şarkılar söylüyor. Bu Sırplar’da alevilik var herhal diye düşünüyorum. Adamlar bir şekilde beni sevdiler. Zorla oturtular. Zorla dediğim Bogdan ve Stevan diye iki herif vardı. Bildiğin insan azmanı. Benim kadar boy enlemesine de benden iki taneler. Jiveli diye ilk kadehi kaldırınca, ikinci kadehi arkadaş şerefe diye kaldırdılar. Bütün kadehler için bu son diyorum ama hepsi teker teker bana kadeh kaldırıyor. Stevan’ın karısı sadece İngilizce biliyor. Nazik olmak istiyorum, kalkmak istiyor ve sarhoş olmadan bir kahve içmek istiyorum ama beni bırakmıyorlar bildiğin Türk muhabbeti yapıp bu iki insan azmanı koluma giriyor. Aralarında Sırpça konuşuyorlar. Geyik malzemesi olduğumu hissediyorum. Stevan’ın karısı bizi hiç anlamıyorsun dimi diyor. İki şat sonra galiba anlayacağım diyorum. O zaman jivele diye kadeh kaldırıyor. Hakkaten artık ben de Sırpça şarkıya eşlik etmeye başlıyorum. Bogdan ve Stevan festivale gitmeye karar veriyor da ben de kendimi onlardan alabiliyorum.

Alana gittiğimde biraz sarhoşum. Gidip yemek yiyor, su ve kahveleri ardı ardına içiyorumki ayılayım. İyi de oluyor ve kendime gelmeyi başarıyorum. Orkestra yarışması var. Bir sürü orkestra var. Sıra ile çıkıp iki şarkı çalıyorlar Biri yavaş, trompetin acı çektiği bir şarkı. İkincisi hızlı dans etmek için. KOLO diye bir oyunları var. Halaya benziyor. Ama sola da gidiyorsun. Öğreniyorum oynamayı. Fransız asıllı Avusturyalı arkadaşım Pascalina’ya öğretmeye çalışıyorum. Bir türlü beceremiyor. Bu güneylilerde herhalde böyle yan yana omuz omuza oynama kültürü var sadece diye düşünüyorum.

Bir sonraki sefere kesin bir ses kayıt makinesi ile geleceğim. Unutuyorum çünkü dinlediklerimi. Kilise müzikleri vardı mesela. Çok güzel bir flütleri var ilahiler için. Neyin dilli hali diye düşünülebilir. Onu da kaydedemedim. Gördüğüm en iyi orkestra Boban ve Marko Markovic’inki. İnanılmazlardı. Bir de Goran Bregovic Sırp bir sanatçının solistliğinde Ederlezi’yi söylediler. O da muhteşemdi.

Gecenin ilerleyen saatlerin her iki kişiden birinin sarhoş olduğunu görüyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder